Translate

20 Ocak 2013 Pazar

BRONTE KARDEŞLER..

BRONTE KARDEŞLER...

Yüzyılı aşkın bir zaman önce adlarını duyuran Charlotte Bron­te (1816–55), Emily Bronte (1818–48) ve Anne Bronte (1820–49) adlarındaki üç kız kardeş o günden beri yapıtlarıyla edebiyat ve sanat çevrelerinin ilgisini çekmektedir. Üç kardeş de roman yazdı. Bunlardan Charlotte'un "Jane Eyre"i (Jane Eyre; 1847), Emily'nin "Uğultulu Tepeler"i (Wuthering Heights; 1847) dünya klasikleri arasına girdi. Bronte ailesinin yaşa­mı da en az bir roman kadar ilginçti. Anneleri İngiltere'nin Cormvall bölgesindendi. İrlan­dalı olan babalan ise Yorkshire'da, çıplak bir dağ köyü olan Haworth'da rahipti. Anneleri altıncı çocuğu Anne'ın doğumundan kısa bir süre sonra öldü. Teyzeleri Elizabeth çocukla­ra bakmak için köye geldiyse de, onun varlığı düşsel bir dünyada yaşayan kardeşleri avut­maya yetmedi. Karısının ölümünden sonra iki büyük kızım da kaybeden Patrick Bronte çalışma odasından çıkmıyor, çoğu zaman ye­meğini tek başına yiyor, günlerini kitap oku­makla ve kırlarda dolaşmakla geçiren kızla­rıyla ilgilenmiyordu.Üç kız, erkek kardeşleri Branwell'le birlik­te, uydurdukları gerçekdışı öyküleri ufacık kâğıtlara yazıyor, bu kâğıtları kitaba benze­mesi için dikerek birleştiriyorlardı. O sırada 15 yaşında olan Charlotte böyle tam 15 "roman" yazmıştı. Bu kurmaca dünyaya ken­dini gereğinden çok kaptıran Branwell ise tüm yeteneklerine karşın gerçek yaşamda başarı gösteremedi. Sonradan içki ve uyuştu­rucu bağımlısı oldu.Charlotte ve Emily İngiltere'nin Lancashire kentinde, din görevlilerinin çocuklarının gitti­ği yatılı bir okula yazıldılar. Ama yemekleri kötü, disiplini katı olan bu okulda hiç mutlu olamadılar ve yıl sonunda ayrıldılar. Daha sonra Charlotte "Jane Eyre" adlı romanında, "Lowood" adını verdiği bu okulu olanca korkunçluğu ile dile getirdi.Baba Bronte'nin yoksulluğu yüzünden üç kız kardeş dönemin toplumsal yargılarına ters düşen bir karar alarak, kendi geçimlerini sağlamak amacıyla çocuk bakıcılığı yapmaya başladı. Ne var ki, evden uzakta mutsuz oluyorlardı. Bu yüzden bir okul açmaya karar verdiler. Charlotte ve Emily Fransızca'larını ilerletmek ve Almanca öğrenmek için Brük­sel'de Constantin Heger ile karısının işlettiği bir okula gittiler. Bay Heger'in etkisiyle Charlotte düş dolu dünyasından sıyrılarak, gerçek yaşama ayak uydurmayı başardı. Ama daha sonra, Havvorth'daki rahip evinde açtık­ları okula, hem ıssız bir yerde olması, hem de alkol ve uyuşturucu kullanan Branvvell'in kötü ünü yüzünden hiç öğrenci gelmedi.1845'te Charlotte, Emily'nin eskiden yaz­mış olduğu bazı şiirleri buldu. Emily gibi Anne da şiir yazıyordu. Bir yıl sonra üç kız kardeş Currer, Ellis ve Acton Bell takma adlarıyla ortak bir şiir kitabı yayımladı. İlk harfleri gerçek adlarının baş harflerinden alı­nan bu uydurma adları kullanmalarının nede­ni, gizemli bir hava yaratmak isteğinin yanı sıra, kadın oldukları anlaşılırsa kitabın önemsenmeyeceğinden korkmalarıydı. Bu ki­tap Emily'nin en yetkin şiirlerini de içermekle birlikte, yalnızca iki tane satıldı. Uğradıkları başarısızlık kitabın basılmış olmasından yü­reklenen kızları yıldırmadı. Bu kez de roman yazmaya başladılar.Charlotte'un ilk romanı "Istırap Yılları" (The Professor; 1857), Brüksel'de bir okulda öğret­menlik yapmakta olan bir İngiliz'in öyküsüydü. Ama romanı birçok yayımcı geri çevirdi. Oysa "Jane Eyre"yi yolladığı yayımcı romana kendini öylesine kaptırdı ki, tümünü bir gecede okuyup bitirdi. Bu romanda Charlotte, öksüz "Jane Eyre"in teyzesinin evindeki mutsuz çocukluğunu, katı disiplinli bir yatılı okulda geçirdiği öğrencilik dönemini ve daha sonra Bay Rochester'in kızına eğitmenlik yaptığı günleri anlatır. Öyküde Bay Rochester Jane ile evlenmek ister, ama Jane düğün günü Rochester'in akıl hastası olan bir karısı bulunduğunu öğrenir. Bunun üzerine evden kaçar. Sonunda yeniden Bay Rochester'e dönen Jane, akıl hastası karısının evi yakmak isterken ölmesi üzerine onunla evlenir.Emily'nin tek romanı olan "Uğultulu Tepeler" (bu yapıt 1942'de Ölmeyen Aşk; 1946'da Rüzgârlı Bayır; 1985'te Uğultulu Tepeler adla­rıyla dilimize çevrilmiştir) ise şiirsel, o dönem için alışılmışın dışında derin duygular içeren, güçlü bir kitaptır.Uğultulu Tepeler 1847'de ilk yayımlandığın­da eleştirmenlerce değeri anlaşılmayıp aşırı kaba ve yabanıl bulunmuştu. Oysa zaman içinde İngiliz edebiyatının en iyi romanları arasında yer aldı.Anne Bronte'nin ilk romanı olan "Agnes Grey" (Agnes Grey; 1847) ise Emily Bronte'nin "Uğultulu Tepeleri"yle aynı yılda üç cilt olarak yayımlandı. Jane Eyre'e benzerlik gös­teren bu roman yayımlandığı sırada büyük ilgi gördü. "Şatodaki Kadın" (The Tenant of Wildfell Hail; 1848) adlı öbür romanında Anne, erkek kardeşi Branwell'den esinlenerek, dü­rüstlüğünün kurbanı olan bir ayyaşı anlatır.Bramvell 1848 Eylül'ünde öldü. Cenaze töreninde üşüterek hastalanan Emily kendi kendine iyileşmeye çalıştıysa da durumu giderek kötüleşti ve kardeşinden iki ay sonra öldü. Vereme yakalanan Anne bir yıl sonra Emily'yi izledi.Kardeşlerinin ölümünden sonra yapayalnız kalan Charlotte iki roman daha yazdı; "Shirley"de (Shirley; 1849), Yorkshire'a ilk kez do­kuma tezgâhlarının getirilmesi üzerine baş gösteren kargaşa ve tepkiyi anlattı. Kendi yaşamından esinlenerek yazdığı "Villette" (1853) adlı romanda ise yalnız yaşayan bir öğretmeni konu aldı.1854'te babasının yardımcısı rahip Arthur Bell Nicholls ile evlendi. Hamileliği sırasında hastalanarak Mart 1855'te öldü.Üç kız kardeş kişilikleri açısından birbirin­den çok farklıydı. Anne, açık yürekli ve nazlı; Charlotte sakin görünüşüne karşın çok duyguluydu. En yeteneklileri sayılan Emily ise suskun ve içine kapanık bir kızdı. Ruhsal ve bedensel acılara karşı çok dirençliydi. Kişiliği­nin derinlerinde gizlediği tutkular güçlü bir biçimde şiirlerine ve romanlarına yansımıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.