Kastettiğim Sagan'ın ünlü kitabı ve bu kitaptan uyarlanan "Brahms'ı sever misiniz?" filmi değil..Johannes Brahms’ı sever misiniz?Aslında kitapla bestecinin ortak bir paydası bulunmaktadır. Brahms'ın yaşamış olduğu acıklı hayat, aslında kendi müziğinin o hüzünlü havasına çok daha iyi uyuyor. Zaten o hüzünlü müzik Brahms’ın acı hayatının bir yansımasıdır, ürünüdür. Onun hayatı gerçek hüzünle örülüdür.
Aşkı karşılıksız mıydı? Yoksa sadece imkânsız mıydı? Bugün bunu bilen kimse yok. Bir tek kendisi biliyordu, ama kimselere bir şey söylemedi ki… Sadece bu temiz ve olanaksız aşkın bütün bir hayat sürdüğünü, o hayatı teslim aldığını biliyoruz. Öyle ki, Brahms hayatına bir yön bile verememiş, yılları böyle geçirmişti.
Daha çok gençken, bestecilik hayatının başındayken, büyük besteci Robert Schumann ile tanışmıştı Brahms. Bu tanışma, onun bütün hayatını, kaderini belirleyen olay olacaktı. Robert Schumann o sıralarda zirvelerde olduğundan, Johannes Brahms’a gösterdiği ilgi, onu bir anda şöhret yapmıştı. Brahms’ın müzikal yeteneklerini Clara Schumann da takdir ediyordu. Böylece, Schumann ailesiyle Brahms arasında candan bir dostluk oluşmuştu.
Clara ve Robert'in aşk öyküleri de üzerinde durmaya değer. Onlar 1829 yılında, Leipzig’de özel bir davette, bir müzik gecesinde karşılaşmışlardı. O sırada Robert on dokuz, Clara ise daha on yaşındaydı. İkisi de piyano çalmada çok yetenekliydiler. Robert on yaşındaki Clara’nın piyano çalışına hayran kalmıştı. Clara’nın babası ünlü piyano öğretmeni Friedric Wieck de, Robert’in piyano çalışını beğenmişti. Böylece Robert, Friedric Wieck’den ileri düzeyde piyano dersleri almaya başlamıştı. Zamanla yakınlıkları artmış, Friedric Wieck Robert'i oğlu gibi görmeye başlamıştı. Robert artık onların evinde kalmaya başlamıştı. Genç müzisyen sadece piyano çalmakla kalmıyor, kompozisyon çalışmaları da yapıyordu.
Yıllar geçmiş, Clara çok güzel ve alımlı bir genç kız, Robert ise yetkin ve ünlü bir piyanist ve besteci olmuştu. İki genç, birbirlerini çok seviyorlardı. Evlenmek istediklerinde, Clara’nın babasının karşı çıkmasıyla sarsıldılar. Ama gençlerin kararını hiçbir şey değiştirememişti. Sevgililer evlendiler ve kendi hayatlarını kurdular ama babalarıyla araları açılmış, iş mahkemeye kadar gitmişti. Bu tatsız olaylar yaşansa da, genç çift o kadar mutluydu ki… Robert, eşsiz güzellikteki o piyano konçertosunu Clara için bestelemişti.
O döneme damgasını vurmuş olan büyük sanatçı ve besteciler hepsi birbirleriyle dostluk kurmuşlardı, candan arkadaştılar. Frederic Chopin, Felix Mendelssohn, Fransız besteci Hector Berlioz, Franz Liszt, yazar George Sand ve daha pek çok sanatçı, Clara ve Robert Schumann’ın dostlarıydılar. Clara’nın cazibeli ve karizmatik kişiliği herkesi derinden etkiliyordu.
Schumann’lar ile genç Johannes Brahms’ın karşılaşmaları ise 1853 yılına rastlar. O sırada Robert kırk üç, Clara otuz dört ve Brahms ise yirmi yaşlarındaydılar. Yani Clara, Brahms’dan on dört yaş büyüktü. Ne var ki, genç Johannes Brahms, Clara’yı görür görmez âşık olmuştu. Ama onun mutlu evliliğini görerek, diğer yandan da Robert’in candan dostluk ve manevi desteklerini duyumsayarak günlerini acı içinde geçiriyordu. Olanaksız bir durumdu onunki…
Az zaman sonra Robert Schumann derin bir ruhsal krize girdi. Onun gençliğinden beri devam eden hafif bir ruhsal bunalımı zaten hep vardı. Hayatının son zamanlarında derinleşen bu bunalım onu intihara sevk etti. Bir gün, Ren nehrinin serin sularına bıraktı kendisini yaşamını sonlandırmak amacıyla. Çevreden yetişenler onu ölmeden kurtardılar. Ama Robert artık normal bir hayata devam edebilecek durumda değildi. Kendisi bir kliniğe yatırıldı. İki yıl sonra 1856 yılında ve kırk altı yaşındayken hayata veda edecekti bu klinikte.
Bütün bu bunalımlı zamanlarda, Clara büyük üzüntüler içindeyken yanında hep gerçek bir dost vardı; Johannes Brahms. Bütün hayatını Clara’ya ayırmıştı genç adam. Clara daha önce babasıyla yollarını ayırmış olduğundan, şimdi çocuklarına bakabilmek, geçimlerini sağlayabilmek için durmaksızın çalışmak zorundaydı. Yanında en büyük manevi desteği, dostu Brahms vardı hep. Clara artık yapabileceği tek işe yönelmiş, durmadan piyano dersleri veriyor, konserlere gidiyordu. Yurtdışı konser turnelerinde ise çocuklar Brahms amcalarına emanet ediliyordu. Brahms, Clara için her şeyi yapardı.
Yıllar böyle geçti. Brahms, Clara’ya karşılıksız bir sevgi ve dostluk vermişti. Aralarında dostluktan başka bir şey olmadı. Acaba Johannes Clara’ya hiçbir şey söylememiş miydi? Yoksa söylemiş ama kabul mü görmemişti. Belki de dedikodulardan, yanlış anlamalardan çekinmişlerdi. Peki, Clara Johannes hakkında ne hissediyordu? Sadece bir arkadaşlık mı? Genç adama karşı bir aşk duygusu var mıydı içinde? Bu soruların hepsi cevapsızdır. Her ikisi de, tek sözcük dahi söylememişlerdir bu konuda. Ama bilinen tek olgu vardır, Johannes Clara’ya güçlü bir aşkla bağlıdır. Bu sebeple, başka bir kadın girememiştir onun hayatına. Hiç evlenmemiştir. Bu yalnızlığın sebebini soranlara, sadece müziksel şifresini hatırlatmıştır Brahms;
A- F- A Yani, La-Fa-La… Yani, Frei Aber Froh (Yalnız Ama Mutlu).
İşte şahane Üçüncü senfonide bu küçük motif hem olduğu gibi, hem de işlenmiş şekillerde sıklıkla kulağa çarpar. Burada söz konusu olan mutluluk, normalden biraz değişiktir elbette. Clara ile olan dostluk onu mutlu etmektedir. Başka bir şey istememektedir. İşte; bu ne içten bir duygudur, bunu anlayalım. O mutluluk, gerçekten büyük bir mutluluktur ama hüzünlüdür de aynı zamanda. O hüzünün nasıl olduğunu Poco Allegretto’yu dinlerken anlayabiliriz…
Johannes Brahms 1863 yılında Viyana’ya yerleşti. Burada ünlü Viyana Müzik Dostları Derneği’nin teklif ettiği koro şefliğini yürütecekti. Ancak bir yıl sonra o görevden ayrılarak kendini tamamen besteciliğe verdi. Büyük eserlerini birbiri ardınca verdiği bu dönemde kışlarını Viyana’da, yaz günlerini ise Almanya’da Baden Baden kentine yerleşmiş olan Clara ve çocuklarının yanında geçiriyordu. Bütün bu zaman zarfında maddi koşullarını hiç düzeltememişti.
1875 yılında Viyana’dan ayrılarak tekrar Almanya’ya dönmüştü. Artık turnelerde kendi eserlerini icra ederek hayatını kazanıyordu. Yazları ise kendini beste yapmaya veriyor, kırlarda, çok sevdiği dağ köylerinde kalarak, Alp Dağlarına yapılan gezilere katılarak günlerini geçiriyordu. Clara 1878 yılında Frankfurt Konservatuarı piyano öğretmenliğine atanmıştı. Bu görevde uzun yıllar, 1892 yılına kadar çalışacaktı. Brahms da, artık oralara geliyordu. Ren nehriyle Taunus dağlarının kucaklaştığı yerdeki Rheingau beldesi, kaplıcalarıyla ünlü Wiesbaden şehri hem Frankfurt’a yakın, hem de yaz günlerini geçirmek için ideal yerlerdi.
Brahms ile dostlukları uzun yıllar önceye dayanan varlıklı Beckerath ailesi, 1883 yılı yazını geçirmek üzere, bir grup dostlarıyla birlikte Brahms’ı da Wiesbaden yakınındaki Rüdesheim beldesinde bulunan bağ evlerine davet etmişti. Ev sahibesi Laura von Beckerath ilgi ve sevgisini Brahms’a yöneltmişti. İşte bu huzurlu ve güzel yerde bestecimiz, Üçüncü Senfonisini verdi. Yakınlardaki Neroberg ve Taunus tepelerine günlük yürüyüşler yapıyor, burada tasarladığı ezgileri eve dönünce notaya geçiriyordu. Elbette hayalinde hep Clara ile geçirmiş oldukları güzel fakat hüzünlü yıllar canlanıyor olmalıydı.
Clara 1892 yılında Frankfurt konservatuarındaki görevinden ayrıldı. Son olarak, Brahms’ın piyano eserlerini seslendirdiği bir resitalden sonra bir köşeye çekildi, aktif hayattan ayrıldı. Geçirdiği birkaç tatsız yıldan sonra, 1896 yılı onun hayattaki son yılı olmuştu.Brahms Viyana’ya döndü. Clara’nın ölüm haberi ona çok acı gelmişti. Çok değil, on ay sonra, 1897 yılında o da bu hayata veda etti…
Tüm bu öğrendiklerinizi Brahms müziği ile birleştirin ve tekrar soruma cevap verin.Brahms'ı sever misiniz?
L.ÖZÜBEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.