Translate

31 Ocak 2013 Perşembe

"a word is dead when it is said, some say. ı say it just begins to live that day" ..

HİÇBİRZAMAN KAYBETMEDİM DAHA FAZLA/ Emily Dickinson 

Hiçbirzaman kaybetmedim daha fazla iki kezden,
Ve o da içindeydi mezarın.
İki kez bir dilenci gibi durdum ayakta 
Tanrının kapısı huzurunda!
" onun için en büyük iki tutkudan biri aşksa diğeri de ölümdür" 

Massachusetts eyaletindeki Amherst kentinde doğdu.1862'de tümüyle eve kapanmış, en yakın arkadaşlarıyla bile ölünceye değin bir daha hiç görüşmemiştir. Kapandığı odasında kendisini yazmaya vermiştir. İlk mektupları ve kendisiyle ilgili betimlemeleri, canlı bir ruha sahip çekici bir kızı yansıtmaktadır. Daha sonra dünyadan elini eteğini çekmesinin nedeninin umutsuz bir aşk deneyimine dayanıyor olabileceği eleştirmenlerce düşünülmektedir. Dış dünyayla olan ilişkisi ve deneyimleri sınırlı olsa da, yazılarında yaratıcı ve imge gücü yüksek bir edebiyatçıdır.Evine kapandığı için, o sıralarda ABD'de sürmekte olan iç savaş onu pek etkilememiştir.Yaşarken yalnızca yedi şiiri basılmıştır.1886'daki ölümünden sonra odasına giren kızkardeşi, odasında ondan kalan 1.800 kadar şiir bulmuştur. Ölümünden sonraki dört yılda, yani 1890'a değin, şiirlerinin neredeyse tamamı yayımlanmıştır.1920'lerde ise, ABD'deki en çok sevilen şairlerden biri olmuş ve ünü bugüne değin sürmüştür.

BRIEF EINER UNBEKANNTEN..

MEÇHUL BİR KADINDAN MEKTUP/LETTER FROM AN UNKNOWN WOMAN/ZWEIG


Yaşamı boyunca sevgisini bir sır gibi saklamaya yemin etmiş bir kadın.Henüz yaşamın ne olduğunu bile anlayamadan bu dünyadan ayrılmış bir çocuk ve bütün bunlardan habersiz yaşayan bir yazar.Bir gün ünlü yazar bir mektup alır.Çalışma odasına geçip rahat koltuğuna uzanır ve zarfı açar.O anda odayı buz gibi bir rüzgarın doldurduğunu hisseder.Bu, ölüm rüzgarıdır.Okumaya başlar.Yazılanları kendi yaşamından bir kesittir..

KADININ HAYATI BOYUNCA SEVMİŞ OLDUĞU ADAMA YAZDIĞI MEKTUBUN BAŞINDA TEK BİR SESLENME VARDIR:"SANA..BENİ ASLA TANIMAMIŞ OLAN SANA.."KADIN BU BÜYÜK TUTKUSUNU BİLİNMEYEN OLARAK YANİ TEK BAŞINA YAŞAMAYI GÖZE ALMIŞTIR..

AMOK KOŞUCULARI ..(KENDİ YIKIMINA ÖLÜMÜNE SON HIZLA KOŞANLAR..)


*AMOK KOŞUCUSU..
"Bir Malezyalı, herhangi bir sıradan, kendi halinde adam içkisini içiyor... Ruhsuz, ilgisiz, donuk bir biçimde oturuyor oracıkta... tıpkı benim odamda oturduğum gibi... sonra ansızın ayağa fırlıyor, hançerini kapıyor, sokağa fırlıyor... dosdoğru koşuyor, dosdoğru... nereye gittiğini bilmeden... Yoluna ne çıkarsa, insan olsun hayvan olsun, hançerini saplıyor, akan kan onu daha da çıldırtıyor... Ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi uluyor... ama koşuyor, koşuyor, koşuyor, ne sağa bakıyor ne sola, acı acı haykırarak, elinde kanlı hançeriyle, korkunç koşusunu sürdürüyor... Köylerdeki insanlar o gelirken uyarmak için 'Amok! Amok!' diye haykırırlar ve herkes kaçışır... ama o, bunları hiç duymadan koşar, görmeden koşar, önüne çıkanı devirir... sonunda kuduz bir köpeği vururcasına vurup öldürürler onu ya da o, ağzından köpükler çıkararak yere yığılıp kalır..."


Achille's peel..

"... kaderin kurnazlığı tehlikelidir, en umulmadık yerden kendine yer açmayı bilir, kaya gibi sert yaratılıştaki insanların bile yüreğine işleyebilir..."

NEFES ALAMAMAK

İNSANLAR O KADAR ÇOKLAR Kİ....OKTAY AKBAL...(BOĞULUYORUM)

ÖLÜM BİZİ AYIRINCAYA DEK..DEĞİL..AYIRSA BİLE..

500 YILLIK AŞK...

Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Kemer köyünde bulunan Parion Antik Kenti'nde sürdürülen kazı çalışmalarında yaklaşık bin 500 yıl öncesine ait doğu-batı yönünde hazırlanmış bir mezar içinde birbirine sarılmış bir çiftin iskeletleri bulundu. Diş ve kemik yapısından mezarda sarılmış olarak bulunan sevgililerin 18-25 yaş aralığında olduğu belirlendi.İskeletlerden birinin kadın ve ona belinden sarılmış bulunan diğer iskeletin ise bir erkeğe ait olduğunun tespit edilmesi arkeoloji dünyası için çok duygusal bir buluntu olarak tanımlandı.


Arkeopark Proje Sorumlusu Arkeolog Ersin Çelikbaş , bir ev yapı kalıntısı içinde ortaya çıkan bu mezardaki Parion sevgililerinin sonsuza dek birbirinden ayrılmak istemeyen 2 genç aşığa ait olduğunu düşündüklerini belirtti. Çelikbaş ayrıca "Bu buluntudaki Parion aşıklarının sevgisine hürmeten mezarlarını korumak, bir cam fanusla sonsuza dek muhafaza etmek ve görülmesine imkan sağlamak istiyoruz" dedi.

24 Ocak 2013 Perşembe

YAZILARIMLA MART AYINDA..

YAZILARIMI MART AYINDAN İTİBAREN BU BLOGDA PAYLAŞMAYA BAŞLAYACAĞIM.ŞUAN SADECE İLGİMİ ÇEKEN BİLGİ VE GÖRSELLERİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUM.

SÖZLER..

"İnsanlar her zaman en iyi yalanı, gerçekleri dile getirerek söylerler." 


"Bana en zor gelen, kendimi unutmaktı."


"Sor bana, şimdi sırası, şu anda tüm soruların cevabını biliyorum." 

"Çok, hiç kimse demektir."

"İnsan ne zaman acımasızdır: İlkeleri olduğunda mı?" 
"
"Gerçeklerin tümü içinde yaşanılabilir türden değil, Çoğu zaman ısıtmaz ve insan orada soğuktan ölür." 

"Çevremde korkunç bir avuçiçi yokluğu var." 


"Duvarlar sağırdırlar, orada dururlar ve hepsi bu."

"Öyle zamanlar olur ki, soruların başına gelebilecek en kötü şey yanıttır." 

"Bir mutsuzluğun önemsenmemesinden daha kötü bir şey yoktur."

"Herşey konulabilirdi sessizliğin içine." 


"Sevdiği birini yitirmek korkunç bir yalnızlık, ama hiç kimseyi yitirmemiş olmak daha da korkunç bir yalnızlık." 

"Ne aradığımı bilseydim, bulmuş sayılırdım."

"Herşeyle hiçbir şey, aynı şeydir." 

"Budala bir yüreğin yoksa, hiç yüreğin yok demektir." 


"En güzel anlar, ufak anlardır." 


"Sözcükler vardır, bilmeden sırtında taşırsın."

Romain Gary

BENİM OPERALARIM !!!

EN SEVDİĞİM OPERALAR (TOP TEN ) LİSTEM...

1.COSİ FAN TUTTE (KADINLAR İŞTE BÖYLEDİR )-WOLFGANG AMADEUS MOZART

(Mozart'ın Lorenzo Da Ponte tarafından yazılmış opera eseridir.19. yüzyılda bulunan dinsel ve ahlakî sansür nedeniyle konusu zamanın ahlakına uygun olmayacak kadar hafiflik kapsayan bu eserin ancak 20. yüzyılda değeri anlaşılmış ve popüler opera repertuvarına girmiştir.)

2. NORMA-VİNCENZO BELLİNİ

(Müzikte romantizm akımının en iyi örneklerinden sayılan bir opera eseridir. )

3.RİGOLETTO -GİUSEPPE VERDİ 

(Eserin baş kahramanı olan Mantua Dükü'nün soytarısı olan Rigoletto'nun, ihtiras, hilekarlık, evlat sevgisi ve intikam hislerini çok dramatik bir şekilde işleyen bu yapıt dünya operaevlerinin repertuvarlarının vazgeçilmez bir ögesi olmuştur)

4. LA TRAVİATA- GİUSEPPE VERDİ 

(Alexandre Dumas Fills'in bir romanına dayanan konusu ile Verdi'nin opera kariyerinin zirvesini teşkil etmektedir. Bu eserin baş kahramanı Violetta'dır)

5. AİDA-GİUSEPPE VERDİ 

(Mısır Hidivi tarafından verilen şipariş üzerine hazırlanan bu eser, Verdi'nin Fransız grand-opera geleneğinden ilham almasıyla doğmuştur. Çok güzel müziği ve heyecanlı konulu egzotik gizemli tarihsel dramı )

6. CARMEN-GEORGES BİZET

(Büyük olasılıkla tüm Fransız operaları içinde en iyi bilinenidir. Prömiyerinde müzik kritikleri Bizet'in realizm ile romantizimi bileştiren bir eser çıkarmasına şaşmışlardı)

7. LA BOHEME-GİACOMO PUCCİNİ

(Operaseverlerin çoğunluğunun en sevdiği operalardan biri olup eserin gücü çok duygulandırıcı bir öyküyü çok melodi dolu müzik ile birleştirmesindedir)

8. MADAM BUTTERFLY-PUCCİNİ 

(Puccini bu eserine içten gerçeklik katmak için Japonya'nın popüler müzik kültürünü incelemiştir ve Japon motiflerini İtalyan ruhlu müzikle birleştirmeyi başarmıştır. )

9. BATININ ALTIN KIZI (LA FANCİULLA DEL WEST-PUCCİNİ


(Besteci Puccini tarafından kendinin en güzel opera eseri olarak tanımlanmıştır. Bir tiyatro eseri gibi konusunun akışı seyirciyi, içinde olan müzikten ayrı olarak, sanki arkasından çekmekte ve müzik sanki oyunda arka planda kalmaktadır)

10. DER ROSENKAVALİER (PEMBE ŞÖVALYE)-RİCHARD STRAUSS 

(Strauss ve Hofmansstahl işbirliğinin en popüler sonucu olan bu eser 18. yüzyıl Viyana'sında geçmekte ve sanki Mozart çağını modern çağa getirmektediR)

İtiraf etmek gerekirse en çok PUCCİNİ'yi seviyorum...

HUGH JACKMAN

HUGH JACKMAN VE EN SEVDİĞİM İKİ FİLMİ...

KATE&LEOPOLD

SOMEONE LIKE YOU


23 Ocak 2013 Çarşamba

CARUSO

CARUSO

(BÜYÜK CARUSO İÇİN YAZILMIŞ ARYA..)

Burada denizin parladığı ve 
rüzgarın kuvvetlice estiği yerde 
sorrento körfezi önündeki 
eski terasın üzerinde 
bir adam , ağladığı için 
bir kızı kucaklıyor 
ve sonra sesini temizleyip 
şarkısına devam ediyor 



seni çok seviyorum 
çok,çok fazla biliyorsun 
artık bir zincir ki 
damarların içindeki kanı eritiyor 
biliyorsun… 



denizin ortasındaki ışıkları gördü, 
orada amerikadaki geceleri düşündü, 
ama onlar sadece balıkçıların lambaları 
ve pervanenin arkasından bıraktığı beyaz suydu 
müzikteki acıyı hissetti 
ve piyanosundan kalktı 
ama ayın buluttan çıktığını görünce 
ölüm bile ona daha sevimli göründü 
kızın gözlerine baktı 
o deniz gibi yeşil gözlere 
sonra aniden bir gözyaşı döküldü ve o 
boğulacağını zannetti 



seni çok seviyorum 
çok,çok fazla biliyorsun 
artık bir zincir ki 
damarların içindeki kanı eritiyor 
biliyorsun… 



liriğin gücü, 
her dramanın bir aldatmaca olduğu yerde 
biraz makyaj ve mimikle 
başkasına dönüşebileceğin 
ama iki göz sana bakıyor 
böyle yakın ve gerçek 
sana kelimeleri unutturuyor 
düşüncelerini karıştırıyor 
böylece her şey küçülüyor 
orada amerika'daki geceler bile 



dönüyor ve bir pervanenin arkasında bıraktığı sudan 
hayatını görüyorsun 
ama evet, hayat sona ermekte 
ve o bunu fazla düşünmedi 
bilakis,kendini şimdiden mutlu hissetmekteydi 
ve şarkısına devam etti 



seni çok seviyorum 
çok,çok fazla biliyorsun 
artık bir zincir 
damarların içindeki kanı eriten 
biliyorsun…

SİYAH-BEYAZ YILLAR

ÇOCUKLUĞUMUN SİYAH-BEYAZ BÜYÜLÜ DÜNYASI..TELEVİZYON DİZİLERİ..



LADY LAZARUS


Sylvia Plath Amerikan Edebiyat tarihinin en önemli şairlerinden biridir. Onun şiirilerini anlamk için hayatını mutlaka bilmek gerekir çünkü Plath bizzat kendi hayatını anlatan itiraf şiirleri yazar. Bir diğer değişle şiirleri hayatının yansımasıdır. Plath hayatı boyunca problemli bir psikolojiyle yaşamıştır. Bu da onu intihar eğilimli bir insan haline getirmiştir. Bu manik depresif halleri Plath’ın babası Otto Plath’ın ölmesiyle başlar. Daha 10 yaşında iken intihar eder. 21 yaşında iken tekrardan intihar eder fakat 3 gün geçmesine rağmen ölmez ve sonra annesi tarafından bulunur. İşte bu Plath’ın hayatının dönüm noktalarından biri olmuştur. Aslında öldüğüne ve tekrardan hayata geldiğine inanır. Nu yüzden intihar etmek ve ölmemek şiirlerini çok etkilemiştir. 23 yaşında iken Amerikan Edebiyatı için önemli olan bir diğer şair Ted Hughes ile tanışır ve birbirlerine aşık olan bu iki şair evlenirler. Fakat Plath’ın kötü psikolojisi onu takip etmeye devam eder. Yazmayı çok seven Plath evliliği yüzünden üretemez hale gelir. Bir diğer sebebi ise Hughes’ın onu aldatmasıdır. Son bir defa daha intihar eder ve bu sefer ölür. Hayatının mutsuz ve depresif olmasından dolayı şiirleri ölüm sembolleriyle doludur. Geçmişi şiirlerinin ana temasıdır ve karamsarlıklarla doludur.


‘Lady Lazarus’ bu şiirlerine en güzel örneklerden biridir. Bu şiir insana okuduğunda Plath’ın 30 yıllık yaşam öyküsünün özetini verir gibi. Şiir: “I have done it again. One year in every ten I manage it” (1-3) mısralarıyla başlar. Her 10 yılda bir intihar ettiğini söyler. Hem geçmişi anlatırken bir yandan da gelecekte yapacaklarının sinaylini verir çünkü Plath bu şiiri yazdığında henüz 2 kez intihar etmişti. Daha sonra ilk seferki intiharının kazar olduğunu ama ikincisinin bilinçli olarak yapıldığından bahseder. Bana göre Plath gerçekten ölmek istemez. Bu konuda yazmak onun çok hoşuna gidiyor çünkü sahip olduğu tek güç intihar etmek. Ayrıca bilindiği gibi son intiharında bakıcı zamanında gelseydi Plath yine ölmeyecekti çünkü: “bu numarayı ara” diyerek doktorun numarasını bırakır. Plath son intiharında da yeniden hayata gelmeyi umut etmişti. Lazarus Jesus sayesinde yeniden hayata gelmiş olan incilden bir karakterdir. Kendisinin de onun gibi tekrardan hayata geleceğine, dokuz canlı olduğuna inanır fakat bunu son denemesinde başaramaz. Şiirde de bunu yazarak bu fikrimin doğru olduğunu gösteriyor, “Dying, is an art, / like everything else, I do it exceptionally well.” (43-45).Dady, Morning Song, Blackberring’de Plat’ın karamsar ve karanlık şiirlerine örneklerdir.Neden İntihar etti?


CESARE PAVASE”


“Herkesin intihar etmek için iyi bir nedeni vardır. 
Ölmek..
Bir sanattır, her şey gibi
Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor.
Öyle ustaca ki insana gerçeklik duygusu veriyor.
Bu konuda iddalıyım sanırım

Sylvia Plath

BİRAZDAN ÖLECEĞİM..

E LUCEVAN LE STELLE-TOSCA/

Yıldızlar ışıl ışıl parlıyordu…
Ve başdöndüren koku havayı sararken
Çatırdayan bahçenin kapısı…
Ve bir ayak kumu sıyırdı…
Tıpkı onun gibi hoş kokan yaratık
Hafif kollarıyla sarıverdi beni…

Tatlı öpüşleri, ince okşamalarıyla,
Büyülü şey, biçimde ve özelliklerde emsalsiz!
Aşkımın hayali şimdi gitti sonsuza kadar.
İlgisiz yaşadım ve ölüyorum umutsuzca!
Yazık ölüyorum umutsuzca
Hayat benim için öyle kıymetli değildi, hayır asla,
Öyle sevgilim, hayır asla!


Birazdan öleceğim..
ve hayatı hiç bu kadar sevmemiştim...

LEYLA

Leyla ile Mecnun

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.Kays okulda Leyla yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ yı tanımaz. 


Babası Mecnûn u iyileşmesi için Kâbe ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder: 

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni." 

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. 
Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm ı vuslatından uzak tutmayı başarır. 

Mecnûn, çölde, Leylâ nın evlendiğini arkadaşı Zeyd den işitince çok üzülür. Leylâ ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn a anlatır.Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.Bir müddet sonra Mecnûn un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. 
Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. 
Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; 

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."
Der, kabri kucaklayarak ölür. 

Bir müddet sonra Mecnûn un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: 

"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

ÇOCUKLUK AŞKIM

                                               ÇOCUKLUK AŞKIM..ROCK HUDSON..

ROMY


DRAM İLE TRAJEDİ ARASINDA NE FARK VARDIR BİLİYOR MUSUN?DRAMDA KADERİN GETİRDİKLERİNE KARŞI KOYMAN İMKANSIZDIR...AMA TRAJEDİ...BİLE BİLE DEVAM EDİLEN FELAKET YOLUDUR...YANİ İNSANLAR TRAJEDİLERİNİ KENDİLERİ YARATIRLAR...

Romy Schneider: İKİLİ HAYATI/BİYOGRAFİ


Geçen yüzyılın efsane kadın oyuncularından Romy Schneider’in hayatını anlatan bu kitap, aktrisin genç yaşında adımını attığı sinema alanındaki yürüyüşü ile ömrü boyunca aşkı arayışının benliğinde yol açtığı hasarları, paralel kurguyla anlatan bir biyografik anlatıdır. Avusturya asıllı, sanatçı bir aileden gelen Schneider, Almanya’da “Sissi” filmleriyle parlak bir başlangıç yaptığı sinema serüvenine daha sonra büyük bir aşk yaşadığı Alain Delon’la birlikte Fransa’da devam etmiş, aşk hayatında geçirdiği sarsıntılar ve başarısız bir evlilik macerasıyla oynadığı filmleri birbirine değdirmemeye gayret etmiş, fakat sinemada bazı iniş çıkışlara rağmen göz alıcı bir kariyer yaparken, özlediği mutlu aile tablosuna asla ulaşamamıştır. Henüz kırklı yaşlarının başında, oğlunu talihsiz bir kaza sonucu kaybetmesinin ıstırabı ile alkol ve yatıştırıcıların kıskacı altında, taşıyamadığı yaralarıyla birlikte bu dünyadan ayrılmıştır.



Onunla filmde oynayan aktörler, onu filmlerinde oynatan yönetmenler – bir teki dahi kendilerini ona aşık olmaktan alıkoyamamışlardır.



Mesela, Claude Sautet: “Elli yaşına geldiğimde, dökülmüş halimle benimle çalışmak isterse kabul ederim. Aşk ilanıdır bu…”



Birlikte çalıştığı yönetmenlerden Jacques Rouffio: “Sempatik biri olmasını sanırım iki şeye borçludur: kırılgan bir imaja sahip olması, sesi, rollerini büyük bir duygusallıkla oynaması ve bu patetik kırılganlığa rağmen güçlü biri olduğunun hissedilmesi.”



Dominique Labourier: “Ben sinemada Romy kadar kendisini işine veren, adeta kendinden geçen başka biriyle çalışmadım.”



Şu sözler de onu kendisini en çok seven erkeklerden Jean-Claude Brialy’den: “Romy mutsuzluğu, felaketleri çeken insanlar kategorisine dahildir. Sürekli aşkı aradı. Delon’un verebileceği türden aşkı değil, aşka ve güvene bağlı bir aşk.”



Ve Alain Delon: “Aslında onun ölüm sebebi, kırık kalbidir. Romy’nin ölümü, oğlu David’in ölümüyle başladı.”



Romy Schneider de intihar eden kocası ve kazayla hayatını kaybeden oğlunun arkasından şu dizeleri karalamıştı:


“Babayı gömdüm,

Oğulu gömdüm,
İkisinden de hiçbir zaman ayrılmadım,
Onlar da beni hiç bırakmadılar…”

ISADORA DUNCAN..

DANSIN KRALİÇESİNİN TRAJİK ÖLÜMÜ...



NON JE NE REGRETTE RIEN

NON JE NE REGRETTE RIEN/HAYIR, PİŞMAN DEĞİLİM/EDITH PIAF

Hayır, hiçbir şeyden,
Hayır, hiçbir şeyden pişman değilim.
Benim için yapılan iyilikten de 
Kötülükten de , benim için ikisi de aynı.

Hayır, hiçbir şeyden,
Hayır, hiçbir şeyden pişman değilim.
Ödendi, süpürüldü, unutuldu.
Geçmiş umrumda değil !

Hatıralarımla ateşi yaktım.
Kederlerime,zevklerime artık ihtiyacım yok
Aşklarımı süpürün ve tüm heyecanlarını
Sonsuza dek süpürün,sıfırdan başlıyorum.

Hayır, hiçbir şeyden,
Hayır, hiçbir şeyden pişman değilim.
Benim için yapılan iyilikten de 
Kötülükten de , benim için ikisi de aynı.

Hayır, hiçbir şeyden,
Hayır, hiçbir şeyden pişman değilim.
Çünkü yaşamım, çünkü zevklerim.
Seninle bugün başlıyor.

GERTRUDE

Gertrud- Hermann Hesse
“... bana karşı merhametini hissetmektense, sinirli halimde kendisiyle kavgaya tutuşmayı uygun bulmuştum.”


“Rahatlık ve mutluluklar değil, güçsüzlükler ve yenik düşmeler için yaratıldığıma, bu gölgeler ve bu özveriler olmadı mı içimdeki yaratıcılık pınarının bulanıp cılızlaşacağına inanır gibiydim.”


“Erkekleri görüyordum; bugün arzuyla, yarın bıkkınlıkla kahroluyor, yana yakıla seviyor, sevgilere hoyratça son veriyor, hiçbir sevgiye güven beslemiyor, hiçbir sevgide mutluluğu bulamıyorlardı."

“Kadınları görüyordum sevgiden yanıp tutuşan; aşağılanmaları ve dayakları sineye çekiyor, sonunda kapı dışarı ediliyor, ama bağlandıkları erkekten yine de kopamıyor, kıskançlıkları ve horlanmış sevgileriyle onurları çiğnenmiş, köpeksi bir sadakat sergiliyorlardı.”

“...Ayrıca kendim için daha bir sessiz daha bir el altından gözyaşları döktüm; bir başka gezegende yaşar gibi bütün bu insanların arasında yaşayıp hayat denen şeye akıl erdiremeyen, sevgiye susamışlıktan ölen, ama sevgiden de korkmadan duramayan kendim için gözyaşları”

“...sevginin ne olduğunu ansızın kavramıştım. Yeni bir duygu sayılmazdı, çok çok eski sezinlemelerin bir açıklık ve kesinlik kazanmasıydı, eski bir yurda dönüp gelişti yeniden.”

“Yaşayacaktım ister istemez, yaşamayı sineye çekecektim.”

“...Ama şunu biliyorum ki, bir mutluluk, bir cennet varsa, böylesi anların şaşmadan sürüp gitmesinden başka şey değildir; bu mutluluk da çileyle, acılarda arınmayla ele geçirilebilecek gibiyse o zaman hiçbir çile, hiçbir acı insanı yaşamdan kaçmaya zorlayacak kadar büyük sayılamaz.”

“Eh, tutku her zaman bir bilmecedir, çözülmesi olanaksızdır; ne yazık ki kesin olan bir şey varsa, o da yaşamın, en güzel evlatlarını kollayıp gözetmediği, çokluk en seçkin insanların, başkaları dururken, kendilerini mahvedecek kişiyi sevmeden duramadıklarıdır.”

ÖLÜMSÜZ SARAH BERNHARDT

"Biri sizi bir defa aldatırsa suç onundur. İkinci defa aldanırsanız bilin ki suç sizindir."