Dostoyevski de günahını itiraf ihtiyacını duydu ama yalnız papaza değil. Bu itirafı kime yaparsa en çok acı duyacağını araştırdı. Turgenyev olmalıydı bu muhakkak. Dostoyevski Turgenyev'i uzun zamandır görmemişti, araları oldukça açıktı. Turgenyev herkesten saygı gören, aklı başında, zengin, ünlü bir kişiydi.
Dostoyevski bütün cesaretini toplar ve kapıyı çalar. Bir uşak Dostoyevski'nin geldiğini haber verir. Uşak onu içeriye alır, o da hemen hikayesini anlatmaya başlar. Turgenyev şaşkın şaşkın dinler. Ne ilgim var bütün bunlarla, bana niye anlatıyor? Fyodor delirdi muhakkak diye düşünür. Dostoyevski anlatıp bitirdikten sonra uzun bir sessizlik olur. Turgenyev'den bir söz, bir işaret bekler… Kendi romanlarındaki gibi, şöyle olacak zanneder herhalde: Turgenyev onu kollarına alacak, ağlayarak öpecek, onunla barışacak… Ama ondan hiçbir şey gelmediği için Dostoyevski devam eder:
“Bay Turgenyev… Size söylemem gerek: Kendimi çok aşağılık görüyorum.”
Yine bekler. Sessizlik sürüp gider hep. Bunun üzerine Dostoyevski dayanamaz artık, öfkeyle ekler:
“Ama sizi daha aşağılık görüyorum! Bütün diyeceğim buydu işte!” Sonra da hışımla çekip gider.
**" Sanatçılar ve eserleri arasında kalmamak için çok uzun zaman önce bir seçim yaptım. Mesela Dostoyevski'nin kumarbaz olması ve diğer tüm kötü alışkanlıkları yüzünden ondan nefret etsem de kitaplarına duyduğum sevgi ve hayranlığı korudum. Zaten sonuçta sanatçının görevi Joseph Conrad’ın dediği gibi “görmenizi sağlamaktır." gördüğümüz şeylerin kendisi, gerçeği olmak değil. Tıpkı Mendelssohn , Bach, Liszt , Chopin, ya da benzeri bir bestecinin görevinin de "Duymanızı sağlamak.” olması gibi.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.