Translate

10 Ekim 2017 Salı

-Ne olursa olsun bir isteğinin gerçek olacağını söyleseler ne dilerdin? +Bir şey isteyebilmeyi.. Tree of Seway


Zihuatanejo

Sana nereye gideceğimi söyleyeyim Zihuatanejo'ya.
+Neresi dedin?
-Zihuatanejo. Meksika'da Pasifik Okyanusu'nda küçük bir yer. Meksikalılar Pasifik hakkında ne derler biliyor musun, hiç hafızası olmadığını söylerler. işte hayatımın geri kalanını burada yaşamak istiyorum. hiç hafızası olmayan bir yer...
The Shawshank Redemption

"Peki ya sözcüklerle pek bir şey söylenemiyorsa, ya en iyi sözcük kötüyse.." Herta Müller - ‘’ Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım ‘’

*"Susacağımız yerde ne denli kırıcı olursa olsun bir şey söylesek daha iyiydi, çünkü içte kalan her şeyin döküldüğü tartışmaların üstesinden gelmek sessizce çetelesi tutulan kırgınlıklara nazaran daha kolaydı."
— Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım - Herta Müller

Weltschmerz

*"Söyle kalbine; insan, huzuru kendi kendine vermezse, onu dışarıda boş yere arar. Biz hiçiz, aradığımız ise her şey.."
Friedrich Hölderlin / Deliler ve Dahiler

**
Weltschmerz :Dünya acısı (veya yorgunluğu) olarak çevrilebilir ve varoluştan kaynaklanan tüm ızdırap da denebilir. 1763- 1825 yılları arasında yaşamış Jean Paul takma adıyla yazan alman romancının ortaya attığı bir sözcük. İdealimizdeki dünya ile gerçek dünya birbirine uymadığında duyduğumuz acının adı denilebilir. İnsanın dünyada bulunmasının, varoluşunu gerçekleştirmeye çabalamasının doğurduğu duygunun adıdır dünya acısı. İnsan olmanın acısı...

"Hayatı hayatın anlamından daha çok sevin.." Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, Stefan Zweig

*Tolstoy ve Dostoyevski yi karşılaştırmasında:"Tolstoy sağlığına ne kadar çok şey borçlu ise, Dostoyevski’nin dehası da hastalığına, bu lanetli yazgısına o kadar borçludur.Tolstoy’un hayatı didaktiktir, bir okul kitabı, bir risaledir; Dostoyevski’ninki ise bir sanat eseri, bir trajedi, bir kaderdir” diyor.(Bir başka kıyaslama ise Shakespeare ile dir. Ona göre Shakespeare, insanlığı tanıma konusunda ondan çok daha üstündür. Shakespeare dünyayı etiyle, tırnağıyla bedeniyle yaratırken, Dostoyevski ruhuyla yaratmıştır.

**Bir yerde yaptığı metafor da Zweig'a göre Dostoyevski’nin tüm zamanlar içindeki hakiki kardeşi Hollandalı ressam ve baskı ustası Rembrandt’tır. Zira ikisi de zor, yoksul, hor görülen, dünyadan dışlanmış bir hayattan gelmişler ve paranın uşakları tarafından insanlığın en dipsiz uçurumlarına itilmişlerdir.

***"Gogol Ölü canlar 'dan sonra edebiyatı bir yana bırakır ve mistizme yönelir . Tolstoy altmış yaşında sanatı lanetler ,hem kendi sanatını hem yabancılarınkini , iyiliğin ve adaletin peşinde Protestan olur ; Gorki şöhretinden feragat ederek devrimin vaizi olur. Dostoyevski son saatine kadar kalemini bırakmaz; ama yarattıkları , dar anlamda dünyevi sanat eserleri olmaktan çok uzaktır , üçüncü Krallık 'ın kutsal kitabı , yeni Rus dünyasının bir mitidir, mahşere dair bir tebliğ gibi karanlıktır ve bilmecelerle doludur."

****Dostoyevski ' nin kahramanları ,içelerindeki temiz insanı doğurduktan sonra ancak gerçek topluma girerler.Balzac ' ta kahraman toplumu dize getirmişse zafer kazanır , Dickens 'ta sosyal sınıfa , burjuva yaşama ,aileye , mesleğine, huzur içinde uyum sağladığı zaman .Dickens'ın kahramanları söz konusu olduğu zaman resimler, Dostoyevski'nin veya Balzac'ın kahramanları söz konusu olduğu zaman ise musiki gelir aklımıza; çünkü Dostoyevski ve Balzac sezgi ile yaratırlar, Dickens ise yalnızca taklitle; onlar ruhun gözü ile yarattığı halde, Dickens bedenin gözü ile yaratmaktadır.

*****Kitaptan aktarılacak çok şey var ama sonu gelmez :)))Sanırım Zweig'ın kitabının önsözünü bitirdiği cümlelerle bitirmeliyim ben de : “Biri Fransız, biri İngiliz, biri Rus olan bu üç büyük isme Almanya’dan da romancı sözcüğüne layık gördüğüm yüksek anlamıyla epik bir dünya yaratıcısı eklemek isterdim. Fakat ne günümüzde ne de geçmişte bu düzeyde bir isim bulabildim. Belki de bu kitabın anlamı, gelecek için bunu istemek ve henüz uzaktaki o günleri 


"Bir kişi sadece ve sadece kafasından geçenlerin peşinden gittiği; yaşamından bir inanç, inancından bir yaşam yaptığı sürece etkili olabilir.." Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, Stefan Zweig

*Canım Dickens'ım için ise Zweig:"Hiçbir yazar ve halk arasında böyle bir bağ kurulmamıştır" diyor ve devamında "Chereby Kardeşler'in hikayesini okuduklarında zengin insanlar düşüncelere dalmışlar, vakıflar kurmuşlardır, taş kalpliler yumuşamıştır, Oliver Twist yayımlandığında sokak çocukları daha fazla sadaka almıştır, hükümet düşkünler evlerini iyileştirmiş ve özel okulları denetim altına almıştır. İngiltere'deki merhamet ve iyilik Dickens sayesinde güçlenmiş, sayısız yoksul ve mutsuzun kaderi değişmiştir." diye ekliyor. O yaşarken O'nun sesinden canlı kitap okumalarının yapıldığı salonlara halk akın edermiş..Walter Scott’un ününü, Thackeray’ın dehasını gölgede bırakmış Dickens yaşamını yitirdiğinde Londra’yı âdeta bir savaş kaybedilmiş gibi derin bir keder sarmış. Onu İngiltere’nin Panteonu Westminster Abbey Kilisesi”ne, Shakespeare ile Fielding’in arasına defnettiklerinde, binlerce seveni akın etmiş ve mezar, günlerce çiçek ve çelenk yağmuruna tutulmuş."O kahramanlarını, alınyazılarını başka şairlerin hiçbir şey fark etmeden geçip gittikleri baliyölerin dar sokaklarında aradı." diyen Zweig başka bir yerde ; "İngiltere’deki her sanatçının, her gerçek şairin içindeki İngilizlikle mücadele etmiştir” diyor.Bu çok ilginç geldi.(İngiltere , o zamanlar ,1848 'te Avrupa 'nın sanırım devrim yapılmamış tek ülkesiydi.) Yine Zweig, Shakespeare cesur, kahraman İngiltere’nin yeniden doğuşuyken, Dickens sadece burjuvazinin sembolüdür diye belirtmiş. Sanırım bölümün sonunda yer alan şu paragraf Dickens hakkındaki düşüncesinin en çarpıcı noktası:"Dickens çağına yenik düşmüştür ,kaderi bana daima Gulliver 'in Liliput 'larla olan maceralarını hatırlatır.." Ama ben kimin söylediğini şu an hatırlamadığım "Dickens İngiltere'nin şiiridir ." sözüne tüm yüreğimle katılıyorum

"Vita triumphatrix"/Nasıl geçerse geçsin, hayat güzeldir.. Goethe

*Bushido dün bitti ve bugün Stefan Zweig, “Üç Büyük Usta”ya başladım. 19. yüzyılın en büyük romancıları olarak nitelediği Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi anlattığı kitabın; Dostoyevski kısmında ki on başlığın yani Ahenk, Yüzü, Hayatının Trajedisi, Kaderinin Anlamı, Dostoyevski’nin İnsanları, Gerçekçilik ve Fantastik, Mimari ve Tutku, Sınırları Aşan İnsan, Tanrı Azabı, Vita triumphatrix bölümlerinin sonuncusu yani Vita triumphatrix Goethe nin bu sözü ile başlıyor. Hayatımda en çok ama en çok sevdiğim kalem Victor Hugo'dan sonra sevdiğim ikinci isim Dickens ile ilgili bölümleri okumadan kitabı gögsüme bastırdım bir an öyle durdum. onu en sona bıraktım..Çok ilginizi çekecek, çok seveceğinizi bildiğiniz bir kitaba denk geldiğinizi anladığınızda hissettiğiniz o şey..nasıl çocuksu bir mutluluk..çok iyi tanıdığımı, bildiğimi düşündüğün bu 3 isim hakkında o kadar bilmediğim, duymadığım şey varmış ki...Zweig; şu anda ki mutluluğum için öyle teşekkür ettim ki, ruhuna öyle dua ettim ki ..keşke kendi seçiminiz olsa bile sen ve Lotte biraz daha sabredebilseydiniz ve Nazi zulmünün, 2. dünya savaşının bittiğini, kitaplarının artık yakılmadığı günleri görebilseydiniz...olmasaydı sonunuz öyle .

''Sona erdiremeyişin, budur seni büyük kılan.. '' Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, Stefan Zweig

*(Yukarıdaki söz Dostoyevsky bölümünde yer alıyor.). Balzac bölümünün en ilginç kısmı şuydu. Balzac’ın Napolyon’un bir resminin altına: “Ce qu’il n’a pu achever par l’épée je l’accomplirai par la plume. (Onun kılıçla sona erdiremediğini ben kalemle tamamlayacağım.)” diye yazması. Bu sözün yazılması hiç de boşuna değil ve Balzac'ın yazarlığa geçiş hikayesine bakınca büyük resmi daha iyi okudum. Balzac ilk romanlarını müstear adlar altında yazmaya başladığında bile edebiyatta gözüne kestirdiği şey, para, ün değil güçmüş. O gü de mareşallik asasından ziyade imparatorluk tacıymış .Bu saikle de O da Napolyon gibi Fransa’yı dünyanın kendisine, Paris’i de merkezine dönüştürmüş .Zweig Balzac'ın gerekçiliği için :"Parayı romana sokmuştur" derken Balzac’ın bildiğim bütün kahramanlarını düşündüğümde hak verdim. Tüm karakterlerinin arzusu hep :"Bu kadın,bu adam bu araba, bu uşak, bu zenginlik, Paris, dünya bana ait olmalı!” diye anımsıyorum çünkü. Napolyon gibi, iktidar ve güç sahibi olmanın alt sınıflardan gelen herhangi biri tarafından bile satın alınabileceği örneğini düşününce daha da ilginç geldi bana bu görüş. Balzac’ın tüm eleştirilere verdiği cevabı şu olmuş: "Benim burjuva romanlarım sizin tragedyalarınızdan daha trajiktir!”:)))

"Bir insanın bildiğini zannetiği bir şeyi, öğrenmesi imkansızdır.." Epiktetos


YÜRÜYELİM Mİ BİRAZ?

"Bazen ‘incecik bir yaprak’ halleri vardır insanın. Rüzgâr esse alıp götüreceği, alıp götürsün istediği halleri.."
Mehmet Deveci - Yürüyelim mi biraz..

AMA ARTIK GİTMEK GELİYOR İÇİMDEN..

"Çekip başka yerlere gitme isteği yükseliyor şu sıralar hep içimden, yüreğimi sıkıştıran bir istek bu; daha az kötülüğün, çekişmelerin, kavgaların olduğu, yerli yersiz şikâyetlerle Tanrısı rahatsız edilmeyen, insanların bu denli sert, acımasız değer yargılarıyla kalplerinin bu denli sık kırılmadığı bir yerlere…"
Ekmeğimi Kazanırken, Maksim Gorki

Ve sevdiğim her şeyi yalnız sevdim..

❝Başkaları gibi değildim çocukluktan beri
Görmedim başkalarının gördüğü gibi
Uyandıramadım yüreğimi mutluluğa aynı seste
Ve sevdiğim her şeyi yalnız sevdim..❞
Edgar Allan Poe

❝İstediğimden bir gün bile daha fazla yaşamamı gerektirecek hiçbir sorumluluk istemiyorum.❞ Nattvardsgästerna, Ingmar Bergman,


"Hissetmek ne renktir acaba.." Pessoa

*Portekizli yazar-şair Fernando Pessoa'nın şair arkadaşı Mario de sa Carneiro'ya yolladığı mektupta sorduğu soru.

ŞİİR KADINLAR

"Şiirlerin içinden çıkıp gelen kadınlar vardır;
Öpse şiir,
Saçını dağıtsa mısra,
Gülse kıt'a olur.."
Didem Madak

"Artık çiçek açma zamanıdır taşın.." Paul Celan / Ellerin Zamanlarla Dolu


"Ben üzgündüm ama onlara yorgunum dedim.." Küçük Prens

*"Ne kadar yorgunum anlatamam sana. Hem de güzel bir yatakta bir gecelik uykuyla geçecek türden bir yorgunluk değil. Kastettiğim yorgunluk yaşamımın bir parçası haline geldi. Yaptığım her şeye, söylediğim her söze bulaşan bir boya gibi..."

J.M.Coetzee

HERKES HAK ETTİĞİ GİBİ VE HAK ETTİĞİ KADAR..

Hiçbir şey eskisi gibi değil ve eskisi gibi olmayanların başında ben geliyorum..geç öğrendim ama iyi öğrendim..herkes hak ettiği gibi ve hak ettiği kadar..

“Erkekler kadınların söylediği şeyleri düşünürken kadınlar erkeklerin söylemediği şeyleri düşünür.” Serkan Karaismailoğlu


Un jour, vous pourrez dire: " ça n'a pas été facile, mais j'ai réussi..."/*Bir gün, “Kolay değildi, ama ben başardım!” diyebilirsin..


KİTAPLARIM KRALLIĞIM..

"Sevdiğim pek az insan var; hele saygı duyduğum daha az insan var. Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçlendikçe kendi dünyama kaçıyor, kitaplarıma sığınıyorum.."
Jane Austen

DURURSAM HATIRLARIM..

"Hep hızlı hızlı yürürüm ben. Bir yere yetişmek için değil, hiçbir yere varmayayım diye. Çünkü durursam hatırlarım.."
Başak Buğday

İNANMAK..

''İnsan inandığı şeyler uğruna hatalar yapabilir'' diyorlar,Sanki inanmaktan daha muhteşem bir hata yapılabilirmiş gibi. . ".
Sunay Akın

SANKİ

"Bana hissettirdiklerini seviyorum,
Sanki her şey mümkünmüş gibi,
Sanki, yaşamaya değermiş gibi…”
Cahit Zarifoğlu.

"Neden aşkın başladığı anı bilemeyiz de bittiği zamanı mutlaka biliriz?.." Los Angeles Hikayesi


Unutursam, fısılda..


"Yol uzundu yorgundum ben yine düşlere uğurladım kendimi .." Hicri İzgören


"En çok anlamak yoruyor bizi..yaşamak çok fazla düşünmemektir.." Fernando Pessoa


UMUT

"Umut içinde olduğu kalbi acıtıyor..kışı geçirmek için sığındığı yeri parçalayıp, kendisine yardım etmek için uzanan eli tırmalayan yaralı bir hayvan gibi..''
Laurence Anyways

❝Anlamayı öğreniyorum inanmayı yitirmenin pahasına..❞ Nazım Hikmet Ran


❝Kelimelere yüklediğim anlamı; ancak ben bilebilirim..❞ Gorgias


❝Bütün edebiyat, Faust'a bir dipnottur...❞ woody allen


GÜN GELİR..

❝Gün gelir, yaşamanın hep bir şeyleri sıraya koymak, bir şeyleri de ertemekten ibaret olduğunu anlarsınız..❞
Enis Batur

"Göle atılmış taşın ta kendisiyiz..Kadın/erkek meselesi değil, insan” olarak çok yalnızız.." Başak Buğday

"İnsan bazen yalnızlığını başkasıyla gezdirir
Bazen de başkasında gezer yalnızlığıyla…"
Haydar Ergülen

Tanrı’m! Koru bizi bizden, kendimizden!.

"Kanatlar altında değil kanatlı olmalıyım.
Beni sakın örtmesinler, ruhum hep açık dursun.
Tanrı’m! Koru bizi bizden, kendimizden!.."
Blaga Dimitrova

Yazıyorum; çünkü içimde susturamadığım bir ses var.” Sylvia Plath


"Kadın derindi, adam yüzme bilmiyordu.."


Ne me quitte pas

“Her şey unutulabilir, geçip giden her şey…
Unutmalı:yanlış anlaşılmalarla yitip giden zamanı…”
Jacques Brel -“Ne me quitte pas”

"İnsan bir zaman sonra bilmediği herkesi tanır gibi oluyor. Bildiklerini ise tanımıyor.." Murat Gülsoy/Nisyan

"Kaybettiklerinin listesini yaparken, bulduklarını da not etsene, ama kalemin onları yazmıyor. Bazı insanları hiçbir takvime kaydetmemeyi öğreniyorsun."

Elif Key

Bir kuşun kalbine yaslanıp ağlayasım var bugün.." Arzu Eşbah


SİBİRYA HSTERİSİ

“Aynı yolculuğun ikinci kez tekrar edilemeyeceğini, her yolculuktan sonra yürüyenin de artık değişmiş olduğunu bildiğimiz halde...”
Ali Avcil, Yenigiden dönerken.

*
Tuhaf bir rastlantı şimdi Haruki Murakami 'nin; "Sınırın güneyinde güneşin batısında" kitabını okuyorum. (Sanırım çeviri aslından değil ingilizceden yapılmış biraz farklı geldi bana.) Kitapta "SİBİRYA HİSTERİSİ" diye bir tanımlama var. Sibirya’da yaşayan çiftçiler, sibirya tundrasında aralıksız her gün tarlalarını sürerlermiş, görünürde hiçbir şey yok. kuzeyde ufuk, doğuda ufuk, güneyde, batıda, hepsinde aynı şey. her sabah güneş doğduğunda tarlaya çalışmaya gidiyorlar. ve bu döngü yıllarca böyle devam edermiş...Sonra içinde bir şey olurmuş bu çiftçilerin birinin ve birdenbire sabanını bir kenara atıp kafası boş bir şekilde batıya doğru yürümeye başlarmış güneşin batısındaki bir yerlere doğru. takıntılı biri gibi ara vermeden, yemeden, içmeden, yere yığılıp ölene kadar yürümeye devam edermiş..işte buna sibirya histerisi deniyormuş.bitmek gibi bir gitmek..ve bazen durduk yere, planlamadan, öylesine elimdeki her şeyi bırakıp gitmek istediğim türden..

"Dostlar ya da kentler arasında her zaman aynı rüzgâr esmez...". Sophocles /Oidipus Kolonos’ta

*Bir keresinde şöyle bir şey demişsin: Gerçek arkadaş, kendiniz olmanız için size sonsuz özgürlük veren kişidir. Özellikle de nasıl hissedeceğiniz konusunda. O anda şöyle ya da böyle hissediyor olmanızı sorun etmezler. Gerçek sevgi bu demektir, bir insanın kendisi olmasına izin vermek."
— Ava Dellaira, Postacı Kapıyı Çalmayacak

YABANCILAŞMAK..

"Hiç değişmemişti ama yabancılaşmıştı..değişmeyen bir yerin bu denli yabancılaşması garipti.."
Türker Ayyıldız/Şikeste

*
Belki de bizleri yabancılaştıran duygu o yerleri tanıdık kılan insanların/yaşantıların artık var olmadığını anlamaktır. Hani der ya Leonard Cohen:"Bizi geçmişe bağlayan tüm yasaların en zorlusu, şeylerin adlarıdır. Eğer oturduğum büyükbabamın sandalyesiyse ve dışarı baktığım büyükbabamın evinin penceresiyse, o zaman onun dünyasındayım demektir."

"Olmadığın birine dönüşemezsin.." Pantera/Walk şarkısından.


İŞTE BU YÜZDEN..

"Gerçek maç hiçbir zaman eşit şartlarda oynanmıyor. Mesela Milan'la İnter'in karşılaşması gibi. Gerçek hayatta da hepimiz dünyanın geri kalanına karşı oynuyoruz. İşte bu yüzden kaybediyoruz."
Raul Montanarı

Siyah, renk değilmiş, yeni öğrendim..

"Siyah, renk değilmiş, yeni öğrendim. Renk olması için ışığı yansıtması gerekiyorsa renk değil, yalnızca ışıksızlık hali. Hangimiz bazen siyaha düşmüyoruz ki? Her duygunun bir rengi var bence. Mesela mümkünün rengi pembe, iİhtimaller kırmızı, umut da beyaz, yani azıcık ihtimalle umudu yan yana getirirsen, her şey mümkün olabilir. Bunu fark ettiğimden beri, önce pembeden başlıyorum sevmeye.."
Birgül Özcan, Ev anası.

İNCELİK YALNIZLIĞA DÖNÜŞE DÖNÜŞE BİTMİŞTİ..

"Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak şarkısı yoktu ve kimse şarkısını bir başına da söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar.
İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti..”
Üzgünüm Leyla

"Hiç olmaktan geliyordum, hiçliğe döndüm.." Murıel Barbery


"İşittiklerimizle hareket edeceksek eğer, gözlerimiz niye yaratıldı? Hep akıl yürüteceksek, kalbimiz neden var?" İbrahim Tenekeci

*""Erdemlerde gerekli elbette ancak Emma Bovary'yi Anna Karenina'yı yada Raskalnikov'u önemsememizin nedeni iyi insanlar olmaları değil. Onlara ilgi duyarız çünkü tapılası hayran olunası kişiler değiller çünkü onlar bizden birileri çünkü büyük yazarlar buna rağmen bağışladı onları. Hayat onları bağrına bastı."
Mıchael Cunnıngham

"Bozar mı sandın acılar..." :))