"Yetenek başkalarının ulaşamadığı hedefi vuran nişancı gibidir; dahi ise başkalarının göremediği bir hedefi vuran bir nişancı."
Arthur Schopenhauer
*İLK SORU:
Bizler yetenekli insanların kişiliklerini mi yoksa ürettiklerini mi seviyoruz veya daha da radikal bir soru berbat bir hayata ve karaktere sahip olan birinin eserlerini sevebilir miyiz?Ben kendi adıma üretenden bağımsız üretileni sevmeye çalışıyorum.Yoksa öyle olmasaydı Kiristal Denizaltı'nda tuhaflıklarını okuduğumuz bir sürü ismi, birkaç defa adam vuran Villon' u katil diye, Genet' yi hırsız diye, Defoe' yi sahtekar diye,Dostoyevski' yi kumarbaz diye, Balzac' ı dolandırıcı diye, Pound' u hain diye, Baudelaire' i kokainman diye, Poe' yu alkolik diye, Marlow' u jurnalci diye, Ehrenburg' u casus diye asla sevmeyeceğime göre bu yeteneklerin eserlerini de dışlamak sahip olduğumuz sanat zenginliğini eksiltmek olmaz mıydı?
**İKİNCİ SORU:Yetenek kadar o yeteneği keşfedenler/geliştirenler/bize ulaştıranları yeteri kadar önemsiyor muyuz acaba? Cevabı yine aynı yerden geliyor:"Aristo olmasaydı, öğrencisi Büyük İskender ülkesini Makedonya' dan Hindistan' a uzanan bir imparatorluğa dönüştürebilir miydi? Öğrencisi Platon' u yetiştirmeseydi, Sokrates' in savunmasını öğrenebilir miydik? Napolyon' un başarılı olmasında hocası Laplace' ın etkisini yadsıyabilir miyiz? Bize akıl ve madde arasındaki farkı sunan Rene Descartes, İsveç Kraliçesi Catherine'a özel öğretmenlik yapmasaydı, Kraliçe başarılı olabilir miydi? Mezar taşına " Burada gerçek bir felsefe taşı yatıyor, "yazılmasını isteyen Thomas Hobbes, Prens II. Charles' a geometri hocalığı yapmasaydı, Birleşik Krallık bugünkü gücünü kazanabilir miydi_Tek olumsuz örnek; çılgınlık derecesinde paranoyak olan Roma İmparatoru Neron' dur. Lucius Seneca, öğrencisi Neron' un emri üzerine Roma geleneklerine uygun şekilde sıcak banyoda damarlarını keserek intihar etmiştir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.