Translate
13 Ocak 2017 Cuma
"Mutlu insanların hikayesi olmaz."Umberto Eco
*Artaud;
"Van Gogh bu toplumun intihar ettiğidir."
"Van Gogh bu toplumun intihar ettiğidir."
*Cemil Meriç
"İnsan zekası gördüklerinden tiksindiği için sanata ve felsefeye sığınır."
*Miguel de Unamuno:
"Bende acınası bir yetenek gelişti.. Gustave Flaubert’e göre Bouvard ve Pecuchet’sinin zihinlerinde gelişen yetenektir bu: aptallığı görmek ve artık tahammül edememek ona."
11 Ocak 2017 Çarşamba
9 Ocak 2017 Pazartesi
"İyi bir fotoğrafcı değilsin hayat! Gülümseyen halimi hiç çekemedin.." Servet Saygınoğlu.
"Hatırlanan şey, yok olmaktan kurtarılmıştır. Unutulan şey terk edilmiş demektir. Fotoğraf makinesi unutmak üzere kayıt tutar. "/Monolog.
8 Ocak 2017 Pazar
Omelas'ı terk edemeyenler..
**Omelas’ı Terk Edenler’ Ursula LeGuin’in çok kısa bir bir hikayesi. En iyi yazımlarından biri değildir belki ama çarpıcıdır yine de. Bir rüya şehri gibi görünen, her şeyin, herkesin mutlu olduğu Omelas’da ‘mutluluklarının, şehrin güzelliğin devamı için görmezden geldikleri bir başka acı, bunun bedelini ödeyen bir çocuk vardır.(Okumayanlar için daha açık yazmak istemiyorum zaten kısa bir hikaye.) Hikaye ile ilgili ilginç bir not daha LeGuin Salem’den dönerken şehrin tabelasını aynada görünce, aklına bu ismi tersten okumak gelmiş ve ondan esinlenerek türettiği Omelas adlı kentin öyküsünü yazmış."Size orayı anlatabileceğimi bile sanmıyorum,’ der LeGuin, "Hatta belki de yoktur böyle bir yer. Ama nereye gittiklerini bilir gibi görünür, Omelas’ı terk edenler.'” diye de bitirir. Son bir yılda yaşadığımız tüm acıları, 500 den fazla verdiğimiz şehitleri düşününce birileri bizim mutluluğumuz için bedel ödüyor ve biz hayatımıza aynen devam ediyoruz diye düşündüm..Ama dediğim gibi biz terk edenlerden olmayacağız..
Baktım, eski Paris yok../Charles Baudelaire
"Baktım, eski Paris yok
Yazık bir kentin şekli daha çabuk değişiyor ölümlünün kalbinden
Paris değişir! Değişmez bendeki acılar,
Ve her şey, her zaman o eski haliyle kalır:
Yeni saraylar, eski mahalleler, yapılar
Sevgili anılarım, kayalardan da ağır...”
Yazık bir kentin şekli daha çabuk değişiyor ölümlünün kalbinden
Paris değişir! Değişmez bendeki acılar,
Ve her şey, her zaman o eski haliyle kalır:
Yeni saraylar, eski mahalleler, yapılar
Sevgili anılarım, kayalardan da ağır...”
Charles Baudelaire
*BİR KELİME, BİR ŞİİR, BİR ŞAİR.."Gentrification" tanımını sık sık girdiğim genel kültür soruları sorulan ve en hızlı doğru cevap vermek için yarışan katılımcıların olduğu bir internet sitesinde 2 gün önce duydum. Sonra da öğrenme yolculuğu yine başladı )))).İngilizce "gentrification" kelimesinin karşılığı olan ve Türkçede soylulaştıma ,seçkinleştirme, burjuvalaştırma, nezihleştirme, kibarlaştırma,vb. kullanımları da olan kısaca orta ve üst sınıfların dar gelirlilerin yaşadığı, kent merkezlerindeki semtlere yerleşme süreci olarak tanımlanmaktaymış. İlk olarak, 1950’li ve 1960’lı yıllarda Londra ve New York gibi merkez ülke şehirlerinde karşımıza çıkan bu olgunun sadece belediyecilik, şehir yapılanması, mimarı bir terim olarak sınıflandıramayacağınızı derinleşen bir araştırma yapınca anlıyorsunuz. Bu olgunun ilk mimarı Baron Haussmann. III Napeleon Bonaparte imparatorluğunu ilan ettiğinde Baron Haussmana Paris'in tekrar inşası için görev verdiğinde Paris'i neredeyse baştan başa yıkmış, dar sokaklar ve pasajlar yerine uzun geniş sokaklarla donatmış , "les appartements haussmaniens" diye anilan "haussmanvari" daireler, cafeler, alış veriş merkezleri ile Paris'i eski siliüetnden tamamen sıyırmış.Neden o kadar geniş, düz sokaklar dye düşündüğünüzde karşınıza Baron'un şu cevabı çıkıyor :"Kurşun köşeyi dönemez " Yoksul kesimin isyanlarini rahatca bastirmak ve parisi ekonomik siniflara ayirarak dizayn ettiyse ve bu uğurda pek çok tarihi yeri kendi evini yıktıysa da ( hatta Notre Dame'ı bile yıkmak istemiş) sonuçta bugün kü Paris'i Paris yapmış..Paris şıkır şıkır , eğlence ve moda merkezi görüntüsüne kavuşurken şehrin fakirleri ise şehir dışına atılmış.Eski sakinlerin, yerlerini biraz da gönülsüz olarak sonradan gelenlere bıraktığı, literatürde yerinden edilme (displacement) olarak adlandırılan bir süreç yaşanmış. Bu duyguyu tam olarak anlatan şeye yani Baudelaire'in "Yoksulun Gözleri" şirine de buradan ulaştım. (Aslında o kadar güzel tespitler vardı ki ama çok uzun ve girift -mesela Newyork-her satırına kadar sizlerinde okumanızı isterdim.)Tüm okuduğum şeylerden sonra bende kalan net düşünce ise kimin söylediğni şimdi anımamadığım şu söz oldu: "Küçük burjuvazi sorun çözmeyi sevmez etrafından dolanır.."
“Yaşamak zorunda olmak, sürdürmek, ısrar etmek. bu tante rosa demektir.” Sevgi Soysal
Cehennemden farksız günler yaşarken, bir sigara yakıp geceye bakıp düşünüyorum.."Yenik değiliz, boşa gitmedi çektiğimiz acılar diyor" ya şair; “kimler ölür böyle hergün / ne tükenmez gözyaşı bu / gelenlere sevinmeğe vakit yok / gidenlere diz dövmekten" der ya başka bir şiir; "Bir şeyleri değiştirebileceğine inansan durur muydun" diye soruyorum kendime..Duruyorum oysa..
2 Ocak 2017 Pazartesi
Bu senin yeminindir...
"Kutsallık yapılan doğru işlerde ve kendini savunamayanları korumak için gösterilen mertliktedir. Tanrı’nın arzusu olan iyilik (kafasını ve kalbini işaret ederek) burada ve buradadır ve yaptığın işler sonucunda ya iyi bir insan olursun ya da olmazsın.O yüzden;
İnandıklarından ve yolundan ne pahasına olursa olsun dönme
Başını daima dik tut ve cesur ol
Çaresizlerin yanında ol, yanlış yapma
Bu senin yeminindir.
Bu senin yeminindir.
Bu senin yeminindir."
Başını daima dik tut ve cesur ol
Çaresizlerin yanında ol, yanlış yapma
Bu senin yeminindir.
Bu senin yeminindir.
Bu senin yeminindir."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)