Gözlerini zorlukla açıp saate baktı. 10:00 olmuştu. Bu saate kadar bir o yana bir bu yana dönüp yorganıyla savaşmıştı. Sonunda uyuyamayacağını anlayıp istemese de yataktan çıktı. Sanki yüzyıldır uyumamış gibiydi.
Gitmek istiyordu. Ardında neler bıraktığına bakmadan, yol nereye çıkarsa, sonuçlarını düşünmeden gitmek istiyordu. İnsanlardan nefret etmiyordu ama onlardan uzak olduğunda kendini daha mutlu hissediyordu. Onların kendisini anlamadığını düşünüyordu. Fikirlerine ters gelen bir şeyle karşılaştığında hemen gardını alıyordu. Kendisinin avukatıydı. Fikirlerini bu kadar savunmasının ona zarar verdiğinin farkına varmıyordu.
Yine oturmuş kitap okuyordu. Bunalmıştı, biraz hava alması gerekiyordu. Kitabını koltuğa bırakıp, telefonunu yanına aldı ve terasa doğru yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladı. Ne de çabuk yoruluyordu artık. Oysa daha çok gençti ama yaşadıkları… Onu sanki on yıl yaşlandırmıştı. Merdivenin başına gelince biraz soluklandı ve kapıyı açtı. Hafif bir esinti yüzünü yalayıp geçti. Akşam olmak üzereydi, güneş ufku kızıla boyamıştı. Kenara gelip denize doğru baktı. Yeni yeni yanmaya başlayan ışıklar bu manzaraya garip bir hava katmıştı. Sokakta oynayan çocuklar artık evlerine çekiliyordu.
Denize doğru dalıp gitmişti. Ne zaman buraya çıksa tarifi olmayan duygular sarıyordu bedenini. Gökyüzüne bakıyordu. Uzaklara doğru kanat çırpan kuşları gördükçe o da uçmak istiyordu. Onun da kanatları olmalıydı. Yavaşça süzülmeliydi uçsuz bucaksız diyarlara doğru. Özgür olmalıydı.
İçinden yine ağlamak geliyordu. Gözleri dolmuştu ama bu defa ağlamadı. Bir denize bir de gökyüzüne baktı. Güneşin son ışıklarıyla o da kızıla boyanmıştı. Tek düşündüğüyse uçmaktı. Süzülmek, süzülmek… Uzak diyarlara doğru…
seyma_in_tardis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.